Kayıtlar

Şubat, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

hissikablelvuku

Resim
Feri : Sevgili Münüm ımmmm nasıl derler yaaaa, biz Türk'lere özel mi bilmem ama muhteşem hatalarımız (aslında hata kelimesini burada kullanmam da bir hata ama cahillik desem içinde ben de olduğum için kendime yediremiyorum ;)) var.  - Nasıl yani Feri, cahil miyiz hepimiz? Sözüm meclisten dışarı ya da içeri ya da dışarı, içeri... Bu söz kalıbını da oldum olası sevemedim her neyse Münü hemen gelişme bölümünde aktarayım anlatmak istediklerimi. Araştırmayı sevmeyen ama hiçbir şeyden geri kalmayan bizler, bazen tiye almak isterken, tiye alınıyoruz hayat bilgisi dersinin pratik kısmında.  Örneğin; vav harfini wooow ,muhteşem, olarak algılıyoruz, bence anlamı böyledir diye kabulleniyoruz. Zira o at nalı kadar vav kolyelerini takıp, üstündeki taşlarını parlatıp gezmemizin başka bir anlamı olamaz. “Ablacığım kolyenin taşları pırlanta mı? Yok canım ne kıskanacağım benimkisi sırf merak. :) “ Ki bu anlamı çok derin olan harfin ağırlığını bilip, ona göre takanlara ayrıca pe

kafamda deli sorular

Resim
Gurbi; * Susmuş bir kadın gitmiş bir kadın demekse, kafasının içinde bangır bangır kavga eden kadın      susmuş kadın sınıfına dahil midir? * Edilmemiş kavgasını tamamlayıp mı gitmelidir? * Üstüne gidilmezse kafadaki kavga kendiliğinden bitebilir mi? * Dünya üstünde kendiliğinden bitmiş kavgadan hayır gören olmuş mudur? * Kavga hoş değil tabi münakaşa diye ifade edelim onu, münakaşa deyince sevimlileşir mi ifade? * Velev ki ifadeler sevimlileşti, düşündükçe çıldırtan hadiseler ne olacak? * Öyle yürekten seviyorsan aklı başından atacaksın deyip kafamızı mı karıştırmışlar bu şarkılarla, aklını başına alıp sevmek gerekmez miymiş aslında? Kafamda deli sorular Münücüğüm, yaz bunları ;)

ah ...

Resim
Feri :  Münüm insanlar hak, hukuk peşinde koşarlarken ne kadar kolay kalp kırabiliyorlar değil mi? Başkaları için Allah'tan korksun derken, kendi aldıkları ahları hiç düşünmüyorlar mıdır? İnsanlar yani bizler çok tuhafız, en azından benim için öyle. O zaman  sıradaki şiirim tüm ah almışlara  ve ahlamışlara ithafen efendim. Herkesin heybesine düşen şiirimde saklı Münüm, yaz gitsin.      Kendimle savaşlardayım Bir sessiz keman eşliğinde çığlığım Duyurmak istemiyorum sesimi hayata  Küçük harfleri de küçülttüm sevdamda Şimdi sesin yok kulaklarımda  Gittiğin yerde huzurlu ol  Ve mutlu. Çünkü ;  Yoksun şimdi yanımda Olmayacaksın da yarınlarımda Elveda düşüm Gözümden düşümü de düşürdün . 

kör heves

Resim
Gurbi; Hafif hafif çiseleyen güzel bir yağmur akşamının, kar boran göz gözü görmez sise dönüşünü anlatyacağım sana bugün Münücüğüm... Tüm detaylarını anlatsam film sahnesi dersin; cama vuran yağmur damlalarının sesi.. Başka çıt yok, koca şehir susar mı, susmuş Münü, huzurluyum. Hızlanan yağmur damlalarını seyrediyorum önce. İçimde bir fırtına kopuyor o an, dışarda kar başlıyor. Arabadan çıkıyorum, uçurum desem değil öyle bir kenarda bekliyorum.   Ben hiç adam öldürmedim Münü, bir keresinde arabayla hızlı giderken anayoldan başka bir araba çıkıp bana çarpsın da öleyim diye hamle yapmışlığımı saymazsan intihara da teşebbüs etmedim hiç. Hani kalbim kırıldı diye dümdüz bir ifade vardır ya, onun daha fenası nasıl bilir misin Münü? Paramparça olup sonrasında da ufalanışını hissedersin kalbinin. Neyse, ne diyordum? Kar başladı, uçurum desem değil öyle bir kenarda bekliyorum. Ağlıyor muyum? Hatırlamıyorum. Üşüyorum ama havanın soğuğundan değil, içi üşür insanın bili

sağlıcakla kalın!

Resim
Feri :  Emeklerinin çalınması... Tut ki yüz puan üzerinden değerlendirilen o çok önemli sınavını kazanmak için bir aydır evinin köşesindeki markete bile gitmedin, çok çalıştın çook. Hemen akabinde sınavda yüz puan alacak cevap kağıdını veriyorsun ama senden sonra ismini  başkası silip kendi adını yazıyor, kendi boş kağıdına da senin adını. Ya da bir çiçek yetiştirmek istiyorsun, tohumunu aldın,diktin haydiiii biri geliyor bu bitki buranın havasını sevmez, o çok sıcak yerlerde açar diyor. Bunun üzerine çiçeği sırf canlı tutabilmek için her gün klima açıyorsun, yapraklarını sıcak sularla siliyorsun ona mutlu olacağı ortamı sağlıyorsun ve gözün aydın Münüm çiçeğin açtı ama misafir çocuğu yaramaz işte ne yapacaksın, koparıp atıyor çiçeği. Düşün ki saatlerce yapımı için uğraştığın o enfes pastanı soğuması için balkona koyuyorsun, hay aksi üst komşun halı çırpıyor, pasta tozdan görünmez oluyor. Çok üzücü senaryolar değil mi?  Ya evlat... Dokuz ay karnında taşı, vücudunda iki ka

sus(a)mak

Resim
Gurbi; Bin kere düşündüm bugün Münü’ye ne anlatsam da yazsa diye... Fakat bazen susmak gerekiyor,  şu  şarkıyı dinleyelim olur mu Münü?

sevmek

Resim
Feri :  Sevmek...  Allah’ın boş gezen ve çok meşgul olan kullarına eşit derecede kullanma hakkı vermiş olduğu duygu. Ama bu duyguyu kimi yaratık çok iyi değerlendirirken, kimisi içindeki boşluğun anlamını hala bulmamakta ısrar etmekte.  Sevmek... “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” demiş ve ne de güzel döktürmüş Ataol Behramoğlu. Evet benimde öğrendiğim bir şey var; gerçek sevgiyi hissedebilenler sadece, bebekler ve hayvanlar... Ben bunu yaşarken gördüm. Bu mucizevi durumu incelerken aslında büyük bir trajediyle karşılaştım. Murathan Mungan’ın dediği gibi gerçekten biz büyüdük ve kirlendi mi dünya? Gerçekten kirlettik mi? Kendimizi, çevremizi, dünyayı, evreni... Galiba değişen yaşam ruhunda, bizimle birlikte sevgi duygusu da metamorfoza uğradı.  Sevmek... Herkesin herkesten beklediği ama kimsenin kimsede bulamadığı duygu. Bir yerlerde yanlışlık yapıyoruz ve bunu bulmamız gerekiyor. Fıtratımızda yalnızlık yokken nasıl olurda yaş alırken yalnızlaşıyoruz. Sev Münüm ve

On Dört Subat

Gurbi; Kendinden bir kaç yaş büyük bir ablaya sahip olmak nasıl bir duygu anlatayım sana da yaz Münücüğüm;) Çocukluk dönemlerinde oyun arkadaşı aramazsın kendine, canın sıkılmaz, yapacak bir şey bulamama ihtimalin yoktur. Muazzam hayal dünyasına sahip iki kafasınızdır, birinin aklına harkualde bir oyun gelmesi ve oynamaya koyulmanız an meselesidir. Vitrinin altındaki geniş dolaptan ev yapıp tüm odayı eve uygun dizayn edersiniz. Başka bir gün peri olmaya karar verir sihirli değnek yaparsınız kendinize, kağıtları kat kat yapıştırarak... Ona uygun taç yaparsınız sonra kenarları zik zak kesilmiş etrafı özenle süslenmiş..   Bankacılık oynama fikri gelir aklınıza, evdeki tüm eski gazeteleri odanın ortasına yığıp paralar hazırlarsınız, bazen para hazırlama faslı öyle uzun sürer ki oynamaktan vazgeçersiniz:) Bir başka gün, televizyonda gördüğünüz yemek programından esinlenip mutfağa girersiniz.. Ne yemekler ne şaheserler çıkar o yaşta;)) İnsanın ablasının olması şanstır Münücüğüm,

bedevileşenlerden mi yoksa bedevileşemeyenlerden misin? :)

Resim
Feri : Münüm şimdi yazdıracağım yazıdan ben sorumlu değilim. Eğer bir sorumlu ararsan ( ki sen kesin ararsın ) bil ki bu yazının sorumlusu biraz önce yemiş olduğum; beyaz, sütlü çikolatalar ve kaşıklamamın hızına yetişemediğim Nutella kavanozudur. Evet, evet kısacası sorumlu serotonin hormonumdur. Şimdi aklımda birkaç soru var. Mesela, insan mutlu olduğu için mi çikolata yer yoksa mutsuz olduğu için mi? Ya da çağımızın hastalıkları arasında gösterilen mutsuzluk sizce çikolata sektörüne büyük bir kazanç sağlıyor mudur? Yoksa sağladığı kazanç sadece doktorları mı? Ne olacak kardeşim dertleri içine at at bedeninin bir yerinde ve ya kim bilir belki de ruhunun bir ilmeğinde patlak verecektir elbet. Yoksaaa bu sektör patronlarının kasalarında ki, ne kadar ekmek o kadar köfte mantığıyla büyüyen mutsuzluk canavarından mı geliyor bu kadar depresif kişiler. İşin geyiğini burada kesip asıl soru mu sorayım Münü. Biz bunu kendimize neden yapıyoruz? -           Kendimize neyi, neden