Kayıtlar

Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

EHİL Mİ ZİYALAR?

               Hepimizin yaşanmışlıklarında güzel ve acı anılar var Münü. Anlatsa efsane yazsa roman olur. Böyle diyordu bir Yeşilçam'da ki jön. Gerçekten de, gerçek olma payı çok yüksek bu sözün. Anadolu'nun genlerine işlemiş olan bu yaşanmışlıkları anlatma arzusu, eğitimle taçlandırılabilseydi vatanın her metrekaresinden sanatçı fışkırırdı.          Herhangi bir göz kusuru olmayan her insan üç boyutlu görme yetisine sahiptir. Kabul edelim üç boyutta yaşadığımız şeyleri beş boyutta yaşamışcasına anlatıyor ve mübalağa sanatını tam yerinde kullanıyoruz. Kabul ediyorsunuz değil mi? Uzaklara gitmeye gerek yok her on arkadaşımızdan birisi Ziya olarak adlandırdığımız hayali uçuşlara sahiptir. Arkadaşlarınızı bir düşünün; hayali uçuşlara sahip çevrenizde ki o ismi hemen buldunuz değil mi? Aman Münevver okuyanlara söyle sakın gülmesinler. Hayatlarında Ziya olanlar, onlara sahip çıkmalı. Çünkü Ziyalar çok azaldı.          Hayal kuramamak günümüz hastalığıymış. Hastalığımı yeni öğren

özlem sorunsalı

Taaa yıllar öncesinden bir sahne anlatıp gitmeye geldim Münücüğüm. (gitmeye gelmek üzerine uzun uzun konuşalım ama bir ara, hem hüzünlü hem de pek çok durum için çok yerinde bir ifadeymiş:)) Kantinde bir arkadaşın masasına oturdum, yüzünde karmaşık bir ifade; ağlamış ama yıkılmış dağılmış bir hali yok. Hiç sormasam mı? Masaya oturarak hikayeye bir yerinden dahil olmuş bulundum. İyi misin? dedim. Az evvel ağladığı her halinden belli insana iyi misin diye sormak da lafa nasıl gireceğimi bilemedim müsadenle şurdan saçmalayarak geliyorum demek gibi bir şey. Valla bilmiyorum dedi. Noldu dedim.  Karton bardakta dünyanın tadı en kötü kahvesini içiyorum o arada, fakat o yıllar ağzımızın tadı o kadar yerinde ki kahvenin rezalet oluşu bir gülümsemeyle geçiştirilebilecek bir mevzuu gözümüzde.  O yıllar malum gönül hadiselerinin gündemimizde yer tutma yüzdesinin hatrı sayılır bir oranda olduğu yıllar. Noldu? nun cevabı da tahmin edebileceğiniz üzere o kanaldan geldi. Efendim masasına oturup
  SEGEVMEGEK İnsanoğlu ne zaman yabancılaştı birbirine? İki farklı dilden, iki farklı renkten, iki çocuk, iki saat boyunca kesintisiz anlaşıp oyun oynarken , iki rakamının mucizevi bir bağlaç görevi yoksa hayatta,   kaç yaş gerekliydi bizi ayrıştırmak için, kaç yıl gerekiyordu anlaşılmamak için.                 Güzel olan çocukluk muydu yoksa geçmemiş yıllar mı bilemedim. Yıl almasaydık heybemize hala güzel miydik? bu soruyu kendime sormaya cesaret bile edemedim.                   Benim için kahraman olan bu iki çocuktan kızım olana nasıl anlaştınız arkadaşınla diye sorduğumda bana öyle şaşkın bir bakış attı ki utandım çünkü onların yaptığı normaldi ve anormal olan benim sorumdu. Sevgi evrenseldi. Bilmem anne anlaştık işte dedi. Cevap bu kadar basit ve anlamlıydı. Haklısın dedim ve sustum.                   Ruhlarımız hazır olduğunda mı anlıyoruz gerçekleri yoksa gerçeklere ruhlarımız hazır olduğunda mı gereksiz anlam yüklüyoruz. Büyüdükçe biz ne yapıyoruz? Sevgi dilim

kalbim,ki kendisine kefilim,

Geçen ay bi kızla tanıştım Münücüm, tanışma dediysem aklına gülücükler saçarak toplanmış bir arkadaş ortamında bir araya gelmiş iki insan gelmesin. Ben gece yürüyüşü yapıyordum artık fit mi olurum depresyona mı girmem hangisine faydası olursa ordan yararlanmış olayım diye, o da yürüyüş parkurunun yanındaki bankta oturuyordu. Ayaklarını bankın ucuna koyup dizlerini karnına çekip oturmuş, kulağında kulaklık, kollarını da bağlamış dış dünyaya öyle böyle değil komple kapattım kendimi mesajını iliklerimize kadar hissedelim diye. Bir şarkıya fazlaca kaptırınca hafif sallanarak bedenen eşlik eder ya insan öyle dinliyor kulaklığından tüm hücrelerine hüzün yaydığı alenen fark edilen şarkıyı. Kızın yanından her geçişimde söz veriyorum kendi kendime, düşünmeyecem, akıl yürütmeyecem, canını şöyle bir mevzuu sıkmış olabilir temalı ihtimaller denizine düşmeyecem, ilgilenmeyecem diye.  O da hava alıp rahatlamak için çıkmış işte işine bak diyorum kendime. Kulaklıkta rakkas dinliyorum tempolu yürüy
 Doğa neydi ?  Rüzgârlı havada hamaktayken seni sallayan,  şekerin düştünde sana meyve veren,  karnın acıktığında, toprağını çatlatarak verdikleriyle sana ziyafet sunan,  depresyona girerken sana oksijen verip kanını temizleyen,  gözün karardığında her mevsim ayrı renklerle sana şölen sunan,  fazla yükle yüklendiğinde elektriğini alan,  ısıtan,  soğutan,  suyunu vererek sana yaşamı kılan,  taşıyla sertliği,  deniziyle rahatlığı,  içinde barındırdığı hayvanlarıyla yalnız olmadığını hatırlatandır.  Kısacası:  sana deva olacak her şeyi önüne seren doğaya arkanı dönüp kendine beyhude dert edinme!  Doğaya bırak kendini  özünü hatırla!  Seni şaşırttığı anlar olacak elbet ama sen şaşmayacaksın doğanın yolundan.  Şimdi ruhun doyacak kadar derin bir nefes çek içine  ve  konfor alanını yavaşça terk et!  Kalk; bir limon, bir kaşık bal ve bir bardak su al eline  doğanın sana ısmarladığı limonatayı yap  yanına da beni kat! - Seviyorum seni Münü, biliyorsunki doğa ısmarladığ