Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bulut geçti...gözyasları kaldı çimende...

Resim
Gurbi; Öğrenci yurdunda yangın çıktı haberleri ile günü bitirip yeni güne haberin vahim detaylarının yanı sıra Erdal Tosun’u da saçma sapan bir trafik kazasında kaybettiğimiz haberiyle başlıyorum. Bugün ne oldu acaba, daha ne olabilir ki dedikçe hep daha trajik olaylara tanıklık ettik. Biz büyüdük idrak eder olduk onun için mi bu dönem çok fazla içimizi parçalayan haberlere tanık oluyoruz, yoksa bu ülke hep böyle hüzünler, felaketler ülkesi miydi, bilmiyorum. 13 Mayıs 2014’te gerçekleşen Soma faciasından sonra yazmıştım. Bir ekran kurulmuş ve işçilerin yanmış bedenlerinin görselleri dönüyordu ekranda, yakınlarının fotoğrafını görme ihtimali için ekran karşısında bekliyordu insanlar.   Bu nasıl bir acıdır, yürek nasıl dayanır diye düşünmüştüm. Bugünkü haberlerde yangın merdiveninin kilitli kapısı önünde birbirine sarılmış halde bulunan yanarak can vermiş çocukları okuyunca başıma saplanan ağrı geçmek bilmedi. Ne çok korkmuşlardır, nasıl çaresizce korkudan sarılıp kalmışlardır

okuma toplantıları

Gurbi; Bu konuda uzmanlar ne söyler bilmiyorum, fakat deneme yanılmalarımla artık uzmanı olduğum kendi hayatımda geriye dönüp baktığımda gördüğüm şey şu ki; en büyük tatmin duygusunu bir karşılık beklemeden, benimle hiç bir bağlantısı olmayan bir insanın hayatına güzellik katmak adına harcadığım emek, sarf ettiğim enerji ile yaşamışım. En belirgin örneği ve akranım bir çok arkadaşım ile benim bu konudaki mihenk taşımızdır; üniversite yıllarında yaptığımız “yarım elma günü etkinliği” Göz ucuyla alt dönemleri takip edip, devam ettirmiyorlar diye içten içe hayıflandığımız yardım etkinliğidir. Öğrenciliğimizin en afilli ve kendimizce en süslü püslü olduğumuz döneminde yerleri mi süpürmedik, bir kova su alıp masaları mı silmedik, günün sonunda büyük bir törenle yardım için toplanan parayı sayıp “ohhh bu sene fazladan bir öğrenciye daha burs verebileceğiz” diye huzurla mutlu olup tüm yorgunluğumuzu mu unutmadık. Başka bir gün uzun uzun, anıları ile birlikte anlatırım “yarım elma gün

bir gün asklar biter :)

Resim
Gurbi; Balkonun Ali dağı ve ay manzaralarını içeren köşesine konuşlandım oradan bildiriyorum Münücüğüm, buyur burdan yaz;)) Kendisine beslediğim aşkımın şekil değiştirdiğine şaşkınlıkla şahit olduğum İstanbul yazısı vardı aklımda, en Mehmet Erdem lisinden..  Üniversiteyi bitirmeme bir, bilemedin iki yılım kalmış. Aklım onda, gidip orada yaşayacağım. Hem zaten burayı da sevmemek için yığınla sebep bulmuşum. Gözüm, aklım, kalbim orada. Bitse de gitsek halindeyim. Ara ara bir takım sebeplerle gidiyorum, bir şehrin sınırlarından girince kalbi huzur mu bulurmuş insanın? Buluyordu Münü. Bayıla bayıla gidip, üzüle üzüle döndüğüm zamanlar... Sonra üniversite bitti, sonra oraya gidip yaptığım iş görüşmelerinde kendimce akıl almaz bahaneler uydurarak olduramadım. Hatrı sayılır bir zaman dilimi geçtikten sonra kendime itiraf etmiştim, konfor alanımdan çıkmanın bu aşktan biraz daha ağır bastığını. Hala İstanbul aşkım devam ediyordu, ancak konfor alanıma da kıyamaz durumdaydım. A

Sabuha

Resim
-Selam Münü! -Selam Feri! -Sana bir sorum var. -Haydi sor sor? - Kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında, kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği kişilik özelliğine ne denir? - Vicdan mı? - Evvettt Münüm bildin, peki kimlerde bulunması gerekir ya da şöyle en afillisinden sorayım. Birçok dinde ve felsefi akımda önemli olan bu iç sesin hangi yaratılanlarda olması gerekir? - ııııı insanlarda tabi ki Feri ama sadede gelebilir miyiz? Yaz bunu Münü: tanımında bile kendi ahlaki değerlerini temel alarak cümlesi olan vicdanın, herkes için farklılık gösterdiğine farkındalık yaratmamız gerektiğine inanıyorum. Yoksa daha çooook hayaller, hayatlar ikilisinin elinde oyuncak oluruz. O zaman sıradaki şarkı hayat oyununda, oyuncak olanlara gelsin. Kendinizi ve şarkıyı iyi dinlemeler efenim. :) Yine de dipnot: Gün gelir herkes kendi vicdanından yargılanır.

Cahilliğin Güzelliği

Resim
Feri: Yaz bunu Münü. Biraz önce cehaletin insana vermiş olduğu mutluluğu düşündüm ve gereksiz yere bazı şeyleri fazla araştırıp, kafamı karıştırdığımı, tüm hücrelerimin de bu karışıklıkla ağıt yakmaya hazırlandığını hissettim. Ünlü düşünür Sokrates “ cehalet mutluluktur” demiş ya bu söze hep gülerdim hatta cahil olup mutlu olmaktansa, bilgili olup mutsuz olmayı yeğlerim derdim. Kısmen yanılmışım. Yaş ilerledikçe bence bilginin yanında mutluluğu daha çok arıyorsun. En azından ben böyle düşünüyorum. Oooo yeaa, işte bu dostum! tarzında zırcahil olup işi deliliğe vuralım demiyorum ama en azından insan ilişkileri konusunda, bu konuyla ilgilenmiyorum ya da o konunun ismini dahi bilmiyorum, bilmekte istemiyorum dememizin faydalı olacağı kanaatindeyim. Böylelikle gıybet gibi bubi tuzağının ağına da düşmemiş oluruz. Kim kime ne demiş ansiklopedisi , vay arkadaş o benim mi arkamdan söylendi makalesi?, yoksa yüzüme gülüp arkamdan mı konuşuyor tezi?, başkasına söylüyor da benden nede