Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

didem madak

Bu gece Didem Madak gecesi Münü'cüğüm... Oturduk o masanın etrafında, uzun gülme krizlerinin ardından kederli bir sessizlik doldu odaya. Metni süslesin diye değil bildiğin keder ağırlığı çökmüş bir sessizlik. Sustukça eziliyoruz konuş desen kimsenin dermanı kalmamış. Hadi dedim madem tarihte bugün Didem Madak buraları bırakıp gitmiş onun şiirlerinden fal tutalım. Falda beni bilirsin; sevmediğim bir şey çıkmışsa sevdiğim çıkana kadar, zaten sevdiğim bir şey çıkmışsa sevdiğim bir başka şey çıkana kadar fal tutarım. Şarkıda neysem şiirde de tavrım aynı fal konusunda:) İlki; Temmuzlar kedi yavruları gibi sokulurken ağustoslara ve ağustoslar eylüle         Bir yol alış duygusudur ki, biliriz insanlar zamanlardan önce boğulur Tüm hayat serüvenini, yol alışını boğulmamak için direndikçe zorlanışını uzaklara dalıp düşündürüyor tabi. Zaten Didem Madak'ın hüzünlü ve güçlü hali ablukaya alıyor insanı. Mesela "Siz aşktan ne anlarsınız bayım" diye kafa tutuyor adama, fakat

benimki

Herkes kendi cehennemini içinde taşıyorsa Münücüğüm benimki basık havasız ve hiç kapısı penceresi bulunmayan, tavan yüksekliğine genişliğine darlığına dair en ufak bir fikrimin olmadığı , gözlerimi sımsıkı kapatmamla sonuna kadar açmam arasında hiçbir fark olmayacak kadar zifiri karanlık bir odadır. Ki zaman zaman düşerim o odaya, yine düştüm. Hayatta kalma telaşındaki bir hayvan gibi panikle duvarlara çarpa çarpa çıkış yolu aramadım, el yordamıyla neresi duvar neresi tavan kapı pencere var mı bakmadım, sesimi duyan var mı tutup çıkaracak bir el var mı diye bağırmadım. Durdum, sustum, karanlığa baktım. Hiç zifiri karanlığa baktın mı bilmem baktıkça içine çeker seni. Baktım kaldım öyle. Karanlık biraz daha içine çekerse kendi cehennemimin dibine vurup dururum diye bekledim. Kendi cehenneminin dibine vurmadığına hayıflanır mı insan o karanlıkta sürüklenirken hayıflanıyorum bir yandan da. Halbuki ölüm gibi bişey işte. Dibe vurursam ölürüm kabus biter diye düşünülüyor tabi ama karanl
İyeliksiz Kendi, Kimdi?       Yürüdüm.. Çok yürüdüğüme inandım. Durursam kaybolacağımı düşündüm. Yaradan hangi güzelliğini/özelliğini verdi bana diye sorguladım. Bitmeyen düşlere kapıldım. Akıntı olsaydı boğulurdum. Boğulsaydım da anlar, anlatırdım herhalde.       Konuştum… Çok konuştuğuma inandılar. Halbuki daha ne konuşmuştum ki? Kendime anlattıklarımı duysalardı bu inanışlarından vazgeçerlerdi. Delirmediğime emindim. İnsanın kendini kaybetmesi çok klişeydi. Ben yenilenmeliydim her saniye, her dakika, her saat, her ay... Yıllanmalıydım şarap misali. Gerçi şarabın tadını da bilmem. Bunca şairin yanılmadığını bilirim o kadar.       Koştum... Çok koştuğuma inandıracağım. Madem bunca yıl koşmanın hayatı yavaşlattığını anlatamadım, ben de bunu denerim. Başaracağımı biliyorum. Zaten bizler hep kolay şeyleri kabul ederiz ki. Galiba koştuğuma kendimi de inandırmam gerekecek yada ayrık otu olacağım. Belki de yaşamdan eleneceğim.       Uyudum... Çok uyuduğuma inan! herkes çok uyuyor bu yaşa